Fidan: "Bir an önce durması gerekiyor, bu saçma savaşın"
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT Haber'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Fidan'ın Ukrayna'daki duruma ve bölgesel sorunlara dair değerlendirmeleri şöyle:
"Gazze'deki ateşkesin sağlanması bir, Ukrayna'daki ateşkesin sağlanması iki. Yani uluslararası kamuoyu bu iki konuya kilitlenmiş durumda. Gerçi Gazze daha aciliyet kesp ediyor. Çünkü oradaki açıktan devam eden sistemli bir soykırım ve tehcir teşebbüsü.
Şimdi Ukrayna'da gelinen en son noktada, biliyorsunuz Sayın Putin'le Sayın Trump arasında Alaska'da bir görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmede aslında fevkalade önemli konular da gündeme getirildi. Rusya tarafı ateşkes ilişkin şartlarını daha da netleştirilmiş, rafine edilmiş bir şekilde açıkça Sayın Trump'a söyledi. Sayın Trump bunu daha sonra Ukrayna lideri ve beraberindeki Avrupalı liderlerle yaptığı toplantıda onlarla görüştü. Hangi konu ne kadar ilerletilebilir, bu masaya yatırıldı.
Buna paralel bizim görüşmelerimiz devam etti, her iki tarafla da Amerikan tarafıyla da, Ukrayna ve Rusya tarafıyla da. Şimdi gelinen noktada gördüğümüz o ki, aslında şu anda da iki taraf da gerçekten büyük bir hazırlık seviyesini yükseltiyor. Çatışmalar şiddetini arttırdı. Bugün de yeni bombalamalar vardı. Devam ediyor.
Diğer tarafa şunu mesajı veriyor. Yani 'ben savaşmak gerekirse benim savaşacak azim, iradem ve imkanım var. Dolayısıyla sen kendine bak' mesajını veriyor her iki tarafta da. Yani savaş stratejilerinde bu bilinen bir duruştur. Bir taraf bundan taviz verdiği gözükürse üstüne diğer taraf daha fazla gelir. Bu imajı vermemek için her iki taraf da Ukrayna ve Avrupa tarafıyla Rusya tarafı, olabildikçe harp gayretlerini daha ileri taşıyorlar. Bu da daha fazla ölüm ve yıkımı da beraberinde getiriyor.
Şimdi görünen o ki, yani burada Amerikalılarla da hani konuştuğumuz zaman ortaya çıkan, belli bir süre daha, birkaç ay daha bu konunun devamından sonra bir açılım sağlanabileceği şeyi var, hususu var. Çünkü sorunun ne olduğu, nerede olduğu artık belli. Donetsk'te Rusların geri alamadığı kısım, %25-30'luk bir kısım var. Burası ne olacak? Ruslar burayı almak istiyorlar. Ukraynalılar diyorlar: "Burası bizim toprak bütünlüğümüz açısından zaten çok önemli. Savaşmadan bir yer verme şansımız yok." Ruslar da diyorlar ki: "Biz savaşmaya devam ederiz, bedeli ne olursa olsun. Burayı aldıktan sonra diğer yerlere de gideriz. Onun için başka yerleri kaybetmemek için burayı verin." Onlar diyorlar: "Hayır, biz burayı verirsek zaten başka yerleri kaybetmenin yolları açılır askeri olarak" gibi her iki tarafın da argümanları var. Bu argümanları tabii ortada buluşturmak gerekiyor. Yani benim aslında hem Avrupalı aktörlerle hem Amerikalı aktörlerle konuşurken zihnimde pratiğini yaptığım, iki tarafı da ortada buluşturacak çözümler ne olabilir diye bazı alternatifler var ama onlar çok detay, çok buranın yeri, can sıkıcı olabilir yani.
Şimdi Avrupa tabii ki ilk defa bu kadar yani ciddi bir şekilde bir konvansiyonel, yani ciddi bir tehditle karşı karşıya. Yani nükleer silahı da olan ama şu anda konvansiyonel tedbirlere başvuran bir tehditle karşı karşıya. Bunu yani ilk önce Ukrayna'ya üzerinden bu savaşa müdahil oldu. Ama şimdi görüyoruz ki son birkaç ay, birkaç hava ihlali raporlarında, bu raporlar NATO tarafından da üretiliyor, aynı zamanda ilgili ülkelerin kendi sistemlerinde de konu oluyor. Ve Rusların buna tabii farklı cevapları var, kabul etmiyorlar. Ama burada kesin olan şu: Bir artık alarm düzeyine gelme var. Bir daha fazla kendi sistemlerinde, askeri kabiliyetlerinin artırılmasıyla ilgili bir farkındalık oluşturmaya başladığını görüyoruz.
Tabii burada şu var: Uzun yıllar sahip oldukları bütçeleri altyapıya, refaha, başka alanlara kaydıran Avrupa devletleri, ki çünkü güvenlikleri Amerika tarafından sağlanıyordu, Amerika'nın güvenlik şemsiyesiyle ilgili çok önemli sesli ve sessiz parametreler getirmesi, "artık masrafı paylaşalım, biz her yerde kayıtsız şartsız sizi desteklemeyeceğiz" ve bunun uygulama alanı olarak da Ukrayna'yı öne çıkarmaları gibi hususlar, artık bütçelerinde bir değişikliğe gitmelerine sebep oluyor. Tabii bu iktidarlar için kolay değil. Özellikle Avrupa demokrasileri, yani halkın memnuniyeti üzerinden iktidara gelip iktidardan gidiyorsunuz. Şimdi halk temel ihtiyaçlarında, altyapı hizmetlerinde, temel hizmetlerde sıkıntı olduğunu, bütçe eksikliğinden dolayı görmeye başladığı zaman hükümetlere maliyet üretmeye başlayacak, siyasi olarak.
Onun için hükümetler önceden bu farkındalığı kendi kamuoylarına sunuyorlar: "Bizim böyle bir tehdidimiz var. Hava sahalarımız ihlal ediliyor. Dolayısıyla daha fazla parayı ve bütçeyi diğer alanlardan kesip buraya aktarmamız gerekiyor." Esas itibarıyla bu, dediğim gibi, yani uzun süre devam ettiği zaman şu ana kadar zaten belli sıkıntılara sebep oldu Avrupa başkentlerinde, bundan sonra da olacak.
Bir ara tedbir olarak şimdi Amerika'nın hani mali kaynakları, "ben artık vermeyeceğim" demesinden sonra Avrupalıların ara tedbir olarak el konulan Rusya hesaplarının, Avrupa'da bulunan gerek Merkez Bankası'na gerek devlette ilişkili olduklarını ifade ettikleri iş adamlarının mallarına ve paralarına el koymuşlardı biliyorsun. İlk önce bu paraların faizlerinin kullanılması teorisiyle, teklifiyle gelindi. Daha sonra bu paraların belli bir şekilde kullanılıp Ukrayna tarafından, yani çünkü şu duruma da düşmek istemiyorlar Avrupalı ülkeler: Yani bir taraftan bu parayı kullanıp kendileri para harcamak istemiyorlar, diğer taraftan da yani bu parayı kullanırlarsa, yani daha doğrusu el koymuş olurlarsa, yani dünya serbest ticareti, finansal açıklık, hareketlilikle ilgili ortaya konmuş ne kadar kutsal madde varsa, yasa varsa ihlal edilmiş olacak. Buna bazı ülkelerde yanaşmıyor. Ara formül olarak şöyle bir şey buluyorlar, şu anda bugünlerde onun tartışması var. Diyorlar ki: "Ukrayna'nın Rusya'dan savaş tazminatları talebi var. Bu kadar yıkıma bir tazminat talebi olacak. Biz hukuki olarak bir çerçeve oluşturalım. Bu paraları tazminatın toplamından düşelim, harcandıkça." Böyle bir şeye gidiyorlar.
Tabii bu paralardan sonra eğer savaş devam ederse yani finansman nasıl olacak? Bakın, sadece savaş finanse edilmiyor, Ukrayna hükümetinin de finanse edilmesi gerekiyor. Ona yönelik de ciddi fonlar ve bütçeler aktarılıyor. Dolayısıyla aslında bu çok uzun bir konu, inanılmaz derecede maliyetli. Sadece insan maliyeti yok, kaynak maliyeti de çok yüksek. Dünya ticaretine, dünya enerji dengelerine maliyeti çok yüksek. Bu savaşın, Cumhurbaşkanımızın başından itibaren söylediği gibi, bir an önce durması gerekiyor, bu saçma savaşın. Kabul edilemeyecek maddeleri var iki taraflı olarak. Ama bir formülle bu işin bitmesi lazım. O formüle de zaten ortaya çıktı, çok yakınız ama inşallah biter.
Bunu tabii çok ciddi yapısal analizi gerekiyor. Yani buna baktığımız zaman, ben hani yıllardır içindeyim. Yani bir taraftan pratisyen, bir taraftan teorisyen olarak yani hep gözetlemeye çalışıyorum. Şöyle bir husus var: Şimdi biz, yani Soğuk Savaş döneminde dış politika otomatik pilota bağlanmıştı biliyorsunuz. Yani burada otomatik pilotta olmanın hani belli şeyleri var, avantajları ve dezavantajları var. Avantajları, risk alanın sıfırdır, dezavantajı hiçbir şey gelmez. Bizim özellikle milli politikaya, 2002'den sonra yönelmemiz, özellikle Soğuk Savaş'tan sonra da Batı'nın artık tehdit tanımlamasını yeniden yapması ve yani Türkiye'nin artık o kadar fazla tercih edilen bir müttefik olarak görülmemesi, Avrupa Birliği üyelik sürecinde bize hak ettiğimiz değerin verilmemesi bizi şuna itti esas itibarıyla. Yani Avrupa Birliği biliyorsunuz çok katmanlı bir yapı, ekonomik birliği var, üstünde koruma şemsiyesi var vesaire. Burası gerçekten belli bir istikrar adasıydı bugüne kadar.
Şimdi o yılları hatırlayın. Biz Avrupa Birliği'ne demir atmadık, biz başka bir ittifaka da demir atmadık. Biz nereye demir attık? Biz aslında halkın feraseti ve bilgeliğiyle güçlü ve uzun erimli ve yüksek iradeli liderliğe demir attık. İstikrarı biz buradan ürettik. Yani Cumhurbaşkanımız uzun yıllardır aynı dirayetle ve hikmetle ve fedakarlıkla, açıkçası bu yükü taşımak, bu ateşten gömleği taşımak her kulun, her insanın isteyeceği bir iş değil yani. Yani gerçekten insanın hayat tadını kaçıran, bir gün kolay ve iyi gününüzün olmadığı, sadece yaptığınız hizmetten manevi haz aldığınız bir iş yapıyorsunuz. Onun dışında yaptığınız her konu gerçekten büyük zorluklar içeriyor.
Şimdi biz böylesine bir uzun erimli, istikrarlı, halk meşruiyetine dayalı, defalarca seçimle kendini ispatlamış, onay almış bir liderliğe demir attığınız zaman, bakın, bu çok fazla kıymeti bilinen bir şey değil ama bizim gibi çok fazla büyük ittifakların içerisinde sistemik olarak yer almayan aktörler için fevkalade önemli bir şey. Türkiye gibi, bu siyasal istikrar. Biz bunu iç politikada neye dönüştürdük? Altyapının halline, temel hizmetlerin götürülmesine, demokratik standartların yükseltilmesine, eğitimin yaygınlaştırılmasına dahil olmak üzere çok fazla şeye dönüştürdük. Orta sınıfın seviyesi yükseldi. İçeride neye, dışarıda neye dönüştürdük? Güvenilir bir Türkiye, bölgede kendi gücünü istikrar oluşturmada kullanan bir Türkiye... Biz hiçbir zaman için istikrar bozucu, savaş çıkartıcı bir ülke olmadık. Terörle mücadele ettik sonuna kadar. Daha sonra ekonomik olarak, ticari olarak, sosyal olarak, teknolojik olarak her yere fayda götürmeye çalıştık.
Şimdi geldiğimiz üst noktada da artık, liderlik bu noktada önemli, artık bunun kalıcı bir sistemi kurulabilir mi? Şimdi bunun zihni ve idraki Türkiye'deki liderlikte mevcut. Ve bölgedeki ülkeler de buna güveniyor. Çok kritik bir aşamaya geldik, bakın, tarihin çok kritik bir eşiğindeyiz. Biz bugüne kadar altyapıyı, tabiri caizse hafriyatı bitirdik. Artık stratejik olarak, Türkiye'deki hizmetler ayrı, ama bölgesel ve uluslararası ilişkiler dinamiği açısından, yani bu kadar kırılgan bir dünyada hem ülkemizi savaşlardan beri tutmak hem de müttefiklerimize güven vermek, tehdidi sınırın ötesinde karşılamak ve kalıcı bir sistem oluşturmak... Çok zor bir iş, gerçekten zor bir iş.
Çok kritik bir eşikteyiz. Şimdi bu kritik eşikte bizim Cumhurbaşkanımıza daha uzun yıllar ihtiyacımız var. Yani bu projenin sağ salim bölgenin lehine tamamlanması için uzun ve güçlü liderliğe ihtiyacımız var. Dediğim gibi, bizim demir attığımız pakt güçlü liderlik, uzun erimli liderlik. Avrupa Birliği bizi almıyor. Şimdi Avrupa'da istediği kadar siyasi kriz çıksın, aylarca hükümetler kurulmuyor. Hiç önemli değil. Zaten egemenliğin yarısını Brüksel... Yani enerji, gümrük tarifeleri, kimsenin banka şeyi yok zaten, Merkez Bankası yok. Faiz oranları, vize politikaları, ticaret politikaları, dış politika parametreleri, her şey bir yerden belirleniyor. Zaten önemli konuların %50'ye yakın hususun başka bir yere delege edildiği bir yerde, hükümetin güçlü veya güçsüzlüğü içerideki bazı konularda kendini gösteriyor ama genel olarak hayati konularda çok fazla şey yok ama biz öyle değiliz.
Bizim gerçekten güçlü ve istikrarlı ve halk meşruiyetine dayanan, çok güçlü halk meşruiyetine dayalı liderlikle yola devam etmemiz gerekiyor. Onun için Cumhurbaşkanımızın bu zamana kadar ortaya koyduğu bu liderlik ve çaba bize dış politikada çok şey getirdi. Yani biz de bunu elimizden geldiğince kullanmaya çalışıyoruz ve yurt dışındaki ve bölgedeki ortaklarımızla sürekli, yani bu istikrarın kaybolmaması yönünde bize telkinlerde bulunuyorlar."
5.10.2025

Реклама