Rusya ve ABD göç politikalarında aynı hataları mı tekrarlıyor?
ABD Başkanı Donald Trump’ın 2025 yazında başlattığı kapsamlı yasa dışı göçmen operasyonları, Amerikan toplumunda yeni bir kutuplaşma dalgası yarattı. Forbes dergisinin Rusça edisyonu tarafından hazırlanan habere göre, “No Kings” (Krallara Hayır) sloganıyla yapılan protestolar, göçmen karşıtı politikaların yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sembolik düzlemde de algılandığını gösteriyor. Trump’ın öncelikli hedefi yasa dışı göçmenler olsa da, kampanyanın retoriği Amerikan seçmeninde eski korkuları yeniden harekete geçirdi: işlerin çalınması, sosyal yardımların istismarı ve artan suç oranları. Dergiye göre aynı eğilimler, farklı toplumsal yapıya sahip olmasına rağmen, Rusya’da da gözlemlenmekte.
ABD’de göçmenler toplam nüfusun yaklaşık yüzde 14’ünü oluştururken, Rusya’da bu oran yüzde 8 civarında. Ancak iki ülkenin göçmen profilleri farklı. ABD’de göçmenlerin neredeyse yarısı çeyrek yüzyıldan fazladır ülkede yaşıyor ve birçokları vatandaşlık kazanmış durumda. Oysa Rusya’daki göçmenlerin büyük kısmı eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen, görece daha geçici iş gücünü oluşturuyor. Her iki ülkede de “yasa dışı göçmen” kategorisi oldukça dar bir kesimi kapsıyor: ABD’de yaklaşık yüzde 3, Rusya’da ise binde 5 ila 8 arası. Fakat kamuoyunda oluşan algı bu küçük kesimi tüm göçmenlerin temsili gibi görmeye eğilimli.
Göçmenlerin suç oranları konusunda ise verilerle desteklenmeyen mitler yaygın. Hem ABD’de hem Rusya’da yapılan araştırmalar, özellikle belgeleri eksik olan göçmenlerin mala zarar verme ya da kişiye yönelik saldırı gibi suçlara vatandaşlardan daha az karıştığını gösteriyor. Bunun nedeni, göçmenlerin yakalanmaları durumunda, sınır dışı edilme, hapis ya da işten atılma gibi çok daha ağır sonuçlarla karşılaşmaları. Ayrıca göçmenlerin çoğu toplumla çatışmaya girmektense kendi toplulukları içinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da dışa dönük suç oranlarını düşürüyor.
Bununla birlikte, göçmen topluluklarındaki iç suçlar ve organize suç faaliyetleri konusu daha karmaşık. Bazı veriler, özellikle geçici statüde bulunanların daha kolay suç ağlarına çekilebildiğini gösterse de, organize suç yapılanmaları içinde göçmenlerin sayısal etkisi abartıldığı kadar büyük değil. Hem ABD’de hem Rusya’da organize suçun büyük kısmı vatandaş kökenli yapılar tarafından sürdürülüyor. Dolayısıyla, göçmenleri organize suçla doğrudan bağdaştırmak, sosyolojik gerçeklerden çok korkulara dayanıyor.
İlginç bir biçimde, göçmen karşıtlığının temelinde ekonomik kaygılardan çok kültürel algılar yer alıyor. Rusya’da “istenmeyen göçmen” profili genellikle Kuzey Kafkasya kökenli bir figürken, ABD’de bu rol Latin Amerikalı ya da Afrikalı Amerikalılar gibi “farklı görünen” topluluklara yükleniyor, ki bunların çoğu Amerikan vatandaşı. Bu durum, göçmen karşıtı refleksin çoğu zaman yasal statüden çok fiziksel görünüş ve kültürel kimlik üzerinden şekillendiğini ortaya koyuyor.
Derginin iddiasında göre hem ABD hem de Rusya’da göç politikaları, gerçek sorunları çözmek yerine seçmene “çözüm yanılsaması” sunan gösterişli ama etkisiz önlemlere dayalı. Az sayıdaki göçmenin sınır dışı edilmesi, üniversite kabullerinin kısıtlanması ya da sembolik yasaklar, toplumsal yapıyı değiştirmiyor. Ancak kamuoyunda yaratılan “biz gereğini yaptık” algısı, iktidarın elini güçlendiriyor. Bu da göç politikalarının, insani çözümlerden çok siyasi gösterilere dönüştüğü bir dönemin habercisi.
27.6.2025

Реклама