Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

Banklarda geçen ömürler...

KAAN AKOBA yazıyor: Bank'ların benim hayatımdaki yeri genel olarak, sanırım herkesten 'bir parça' daha fazla olsa gerek.  Bunu sırf, yıllarca bank'acı olarak çalıştığım için söylüyor değilim, gerçekten de bank'lar benim için kimisi hoş, kimisi de hüzünlü bir çok anıyı barındırırlar.  Daha yirmi yaşında bile olmadığım günlerden birinde, uzun soluklu bir Finlandiya yolculuğu dönüşü cebimizde üç kuruş, bir dostumla Atina'da bir gece kalmamız gerekmişti. 

Aslında o gün Türkiye'ye dönen trene binsek her şey tam da seyahatin başında hesapladığımız ve planladığımız gibi gitmiş olacaktı ama ben, Danimarka'da gençlik kampında tanıştığım Kathrin'e söz vermiştim.

''Kathrin, biz Türkler sizin gibi öyle her istediğimiz ülkeye, istediğimiz zaman elimizi kolumuzu sallayarak giremiyoruz ne yazık ki. İşte bu sebeple tam da Finlandiya'dan çıkmışken seninle tekrardan geri dönmem, dönebilmem, bunu istesem bile maalesef söz konusu değil ama, dilersen seninle bir ay sonra Atina'da garda buluşabiliriz...'' 

''Nasılsa senden daha önce Atina'da olacağım için, gardaki bank'lardan birine oturur, senin trenin gelene kadar da beklerim istersen?''

Gençliğin en güzel yanlarından birisi de sanırım bu olsa gerek, 'pek fazla sorgulamadan birine güvenebilmek'. Sonradan zaman içinde insan, o ilk gençlikteki kadar 'saf' kalamıyor. İnanmak zorlaştıkça, hayat da daha bir tatsız mı oluyor ya da bilmem belki sadece bana öyle geliyor da olabilir.

Son paramız bizi bir seçime zorluyordu. Ya bir pansiyonun o da ancak terasında 'güvenli' bir konaklama, ya da parkta bank'ların üstünde yatarken, mideyi belki birazcık da olsa yatıştıracak bir öğün yemek.

Ben pansiyonu tercih edip açlığa dayanmaya çalışırken, dostum 'yemek' diyerek, parktaki bank'ta uyumayı seçmişti.

Sabah güneşle beraber içine girdiğim uyku tulumu dayanılmaz bir sıcaklığa eriştiğinde, heyecanlı ve telaşlı bir ses tarafından uyandırılmıştım. Parkta yatan arkadaşım sabaha doğru, kim olduğu belirsiz kişiler tarafından soyulmak istenmişti. 

Bu olanlar üzerine de, ''Kusura bakma, söz senin sözün. Nihayetinde benim kimseye verilmiş bir taahhüdüm yok!'' diyerek trene atladığı gibi memleket yollarına düşüyor ve beni bir başıma bırakıyordu.

Sonu iyi olunca, yaşanmış zorluklar da hep tebessüm ile hatırlanır ya, işte benim için de Atina'daki bank'lar şimdi hep tatlı birer anı...

16 Ağustos 1999 gecesinde yatağa girerken, hayattaki son uykularına daldıklarını bilemeden bu dünyadan göçüp giden çok sayıda arkadaşımın, tanıdığımın, büyüklerimin olduğu Yalova'daki yazlığımızda da bankların hep ayrı bir yeri olmuştur.

Yetmişlerin başında bizler daha henüz, sabahtan akşama denizden çıkmayan, toptan ve bisikletten başka şey bilmeyen beyaz yakalı okul çocukları iken o ilk yıllarda, dedelerimiz bir kapının önündeki, anneanne ve babaannelerimiz de diğer kapının önündeki banklarda, gölge gelene kadar kaçıp saklandıkları evlerinden, güneşin sıcaklığı ve yakıcılığının etkisi azalınca çıkıp, akşam yemeğine dek sürecek sohbetlerine başlarlardı.

Her mevsim dönüşü süresinde, dünyanın güneşin çevresindeki uzun turunu tamamlayıp yine yazı müjdelemesinin ardından okulların da kapanışıyla, bank sohbetlerinin katılımcıları teker teker azalırlarken, yerlerini de artık yaşları dolayısıyla bu kez sıcağa dayanamama sırası gelen anne ve babalarımıza bırakıyorlardı. 

Hayat normal akışı içerisinde devam etseydi eğer, o bankların potansiyel konukları bir kaç on yıla muhtemelen bizler olacaktık ki... 

17 Ağustos sabaha karşı her şey bir anda yerlebir oluverdi.

Binalar, içlerinde insanlarla ile toprağa gömülüverdiler. Ortada ne bir bank ne de artık o banklarda sohbet edecek insan kalmıştı. Bizler de artık hiç bir zaman, oturup da birlikte geçen çocukluk ve gençlik günlerimizi anıp, birbirimize anlatamayacaktık. 

Biriktirdiğimiz onca çocukluk anımız, uzun ve sık tekrarlarla defalarca anlatılabilecekken bir anda dünyanın değişik coğrafyalarına dağılıverdiler. Şimdilerde kimilerimiz Amerika'da okyanusun kıyısında, belki de sanki Marmara'ya bakar gibi gözlerini ufka dikerken, kimilerimiz de benim gibi Volga'nın kahverengi sularında özlemini gidermeye çalışıyorlar.

Fotoğraftaki denizcinin şapkasından, Baltık Denizi'nde görev yaptığını anlamak mümkün. Bankın diğer ucunda oturan asker de uniformasından anlaşıldığı kadarıyla kara birliklerinde görevli. 

Yanlarında eşleri ile bankta oturup, askerde iken neler yaptıklarını, günlerinin nasıl geçtiğini, evlerini ne kadar özlediklerini  anlatıyor olmalılar.

İnsanın her zaman dönebileceği bir evi ve sevenlerinin olması ne güzel bir duygudur. Yerini yurdunu bırakıp da bir daha hiç dönmemek üzere gurbete gitmek ise, mutlaka çok yorucu bir şey olsa gerek. 

İnsanın nereye giderse gitsin, yabancılık çekmemek için uyum göstermeye çabalaması güzeldir ama, yine de 'gurbetteki birisinin', hayatını ortak anılarla ördüğü yol arkadaşları, sevdikleri ve de ne olursa olsun kesinlikle bir bankı olmalıdır, arada kaçmak gerekirse oturup da soluklanabileceği...

11.5.2013

Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Rusya ile Ukrayna arasında bu yıl içinde müzakerelere başlanma ihtimali sizce nedir?



©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама