Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

Sovyet taşrasının saklı derinliklerinden "Altın Sonbahar" notları...

 

Yine bir "altın sonbahar"

Rusya’da yasamayan  insanlara,  Rusya’nın en güzel mevsimi hangisidir diye sorsanız, belki de “Dr Jivago “ filminin etkisi ile  hemen “ Kis” diye cevap verirler. Bana kalırsa  Rusya’nın en güzel mevsimi sonbahardır. Sebebini birazdan okuyacaksınız...

Ekim ayı,  bu yıl Türkiye’de yaz mevsiminin bir uzantısı haline geldi. şeker bayramının üç günlük tatilinde insanlar Bodrum ve Antalya’da denize girip güneşlendiler.

Bayram sonrası yazdan kalma güneşli Bodrum’u geride bırakıp Moskova’ya uçmak üzere yola çıktık.  Bildiğiniz gibi  ıstanbul’dan hareketten  2 saat 30 dakika sonra uçağın Moskova’ya  iniş hazırlıklari başlar. Biz uçuşa başlayalı neredeyse 3 saat olmuş  idi ama  uçak bir türlü  “ şerimetyevo 2”  havaalanına inmemekte direniyordu.  Bulutların üzerinden hiçbir sey görülmüyordu o nedenle nerede oldugumuz konusunda bir tahmin de yürütemiyorduk.

Yakalamam  gereken Belgorod  treni  olmasa hiç  heyecanlanmayacaktım ama havaalanından doğruca tren istasyonuna gidip  800 km güney batıdaki Belgorod şehrine kalkan trene yetişmem gerekiyordu.

Birazdan hostesin anonsu duyuldu:
“Havaalanı karla kaplı olduğu için bizden önce inişe geçen bir uçak kayarak pistten çıkmış, pist şu an temizleniyormuş.  O nedenle inişte gecikme olacakmış”

45 dakika  endişe içinde Moskova semalarında turladıktan sonra nihayet inişe geçtik,  havaalanı gerçekten karlarla  kaplıydı.

24 saat önce Bodrum’da denize girerken,  simdi burada  karlara basarak yürümek tuhaf bir duyguydu. Moskova’yı  birdenbire karşımda böyle karanlık, kasvetli ve gri bir halde görmek üzmüştü beni.

Üzuntümün  asıl nedeni  bu güzel memleketin her yıl hasretle beklenen “Altın Sonbaharını “ bu yıl yaşayamadan hemen kış mevsimine  girmesi idi.
Oysa ekim ayı Rusya’da  yaprakların yeşlden sarıya, sarıdan kahverengine oradan da kızıla döndüğü ve bütün bu renk cümbüşünü bir arada göründüğü  bir zaman dilimidir.

Yolunuz bu mevsimde Moskova dışına düsmese bile mutlaka bir parka  girip bu peyzaji güzelligi seyredin ve iyice beyninize resmedin...

Moskova trafigi tam bir felaket.  Bereket versin ki  metro var, yoksa  son birkac yıl içinde  ortaya çıkan bu trafik tıkanıklığında bir yerden bir yere ulaşmak için saatler öncesi yola çıkmak gerekir.  Hele de böyle karlı havalarda artık trafik saatlerce kilitleniyor.

ılginçtir ki Moskova’da artan araba sayısından daha cok artan kadın sürücü sayısı dikkatleri çekiyor.

Kadinlar alinmasin ama  Moskova trafiginin kesmekesliginin sebebini    onlara bağlayanlar bile var, daha simdiden kadin şoförler icin atasözü  üretmeye başladilar,
“Direksiyondaki kadin, Maymunun eline verilen  pimi çekilmiş  bir El bombasi gibidir, ne yapacagi asla belli olmaz” ...

Neyse konumuza donelim, Moskova metrosu sayesinde  Kursky Tren istasyonuna ulasip Belgorad trenimize yerlesebildik.
Sayet birbirini iyi taniyan 4 kisi Trenle yolculuk yapiyorsa  ve hepisi de ayni kompartmana   dusumusse O Tren yolculugunun zevkine doyum olmaz...
Kompartmanda  yabanci  birisi olmayinca hersey daha rahat ve yolculuk daha cekilebilir oluyor, ne de olsa evinizdeymişsiniz gibi  rahat hareket edebiliyorsunuz...
10 saatlik yolculuktan sonra indigimiz 350.000 nufuslu tarihi  Belgorod sehrinin  temizligi hemen dikkatleri cekiyordu. Ukrayna ile sinir komsusu olan Belgorod  II. Dunya savasinda  Volgagrad (Stalingrad) ve St.  petersburg (Leningrad) sehirleri ile  ile birlikte  en kanli catismalara sahne olan  sehirlerden birisiydi,  hatta  Almanlara karsi  yapilan meshur Kursk  savaslarindaki en  buyuk Tank muharebelerinin oldugu sehir  diye  gecer  tarihte.

Belki de adını bölgede bol  miktarda  çıkartılan  kireçtaşının beyazliğından aldığı için  şehir isimlerinin çoğunun  sonradan değiştiği  Rusya’da adı değişmeden kalan ender  şehirlerden biri olarak kaldı..

Bizim işimiz Belgorodun 35 km dışındaki Shebekino bölgesinde olduğu için şehirde fazla zaman yitirmeden kendi bölgemize yola koyulduk.

Shebekino  Nejegol nehrinin yanında kurulmuş 50 000 nüfuslu küçük  bir  yerleşim bölgesi. 

SSCB zamanında ülkenin önemli  kimya tesisleri  ve kimya enstütüleri  buradaymış.   O zamandan kalan tesisleri özelleştirmede satın alanlar bu fabrikaları  işletmeye calışıyorlar.  Kendi  teknolojilerinin ve  bilgilerinin yetmedigi  yerlerde  de  Know-How  konusunda  işbirliği yapmak  üzere yabancıları  davet ediyorlar. (Böylece bu bölgeyi  bizim ziyaret  nedenimiz  de ortaya çıkmış oldu).

Shebekino da  kaldığımız yer  “Dwa Rika”  -iki nehir- adli bir kompleks.  Nejegol nehrinin iki kola ayrıldığı noktada geniş bir ormanlık alana kurulmuş.  Adını da nehirden  aliyor.

Doğanin güzelligini bozmadan,  ağaçların arasında  küçük ahşap bungolo tip villacıkları otel odaları haline getirmişler.

Ve  Tanrının  yeryüzünde  ekim aylarinin en guzelini bahşettigi bu ulkede,   çevremizi  saran  yeşilin, sarının  ve kızılın en güzel  tonları arasında, sanki  en sevdiği  oyuncağını  kaybettigini sanan bir çocuğun ona yeniden kavuşmasının sevinci  ve coşkusunu yaşadık...

“Altın Sonbahar”  bir yere kaybolmamıştı,   buradaydı....
Darısı tüm sonbahar sevenlerin basina...

30.10.2007

Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Hayatınız ve işiniz için 2023'e kıyasla genel 2024 beklentiniz nedir?
©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама